© İvrindi Gazetesi

12 Eylül mağduru ÜLKÜCÜLER Kütahya’da buluştu

12 Eylül 1980 darbesinde cezaevinde yatan ve “Taş Medreseli Ülkücüler” olarak bilinen yaklaşık 300 kişi Kütahya’da bir araya geldi Kütahya’da buluşan 12 Eylül mağduru ülkücüler, burada hasret giderip cezaevinde asılan ve cezaevinden çıktıktan sonra vefat eden dostlarını rahmet ve dualarla andılar. Farklı illerden gelen 300 ülkücüyü ağırlayan Hüseyin Acar, “Gönül dostlarımızı bir arada tutmak, halleşme ve helalleşme toplantısını yapma niyetiyle bir araya geldik. Bundan dolayı mutluyuz ve Kütahya ev sahipliği yaptığı için memnunuz. Kütahya’mızı tanıtmış olduk” dedi. Yusuf Ziya Akdoğan ise Basın açıklaması yaptı.

14 Eylül Kütahya  Vuslat Buluşması 
SONUÇ BİLDİRGESİ...
Büyük TÜRK milleti...
Kıymetli ülküdaşlarım !
          Bugün burada tarihe not düşmek; bir gün Ocaklı Çocukların: "Bütün bunlar olurken siz neredeydiniz? Ne yaptınız" sorularına muhatap olmamak ve sadece inandığımız gerçekleri açıklamak için toplanmış bulunuyoruz.
           Bütün ihlas ve samimiyetimizle bedel ödemiş Taşmedreseli Ülkücüler olarak fikirlerimizi kamuoyu ile paylaşacağız.
              Yarım yüzyıldan fazla bir târihi olan Ülkücü Hareket bugün layık olduğu yerde değildir. İki Türkiye yönetecek kadrolara sahip hareketimiz maalesef kendi insanına sahip çıkamamıştır.
             Başta cezaevi kadroları olmak üzere okuyan, düşünen, tartışan mensuplarımız yokluğa, yoksulluğa mahkum edilmişler ve yılların kazandırdığı tecrübe heba edilmiştir.
             Hareketin başlangıcı ile bugünkü nesiller arasındaki bağ acımasızca koparılmıştır.
             Yıllarca sokakların dilini, caddelerin fısıltılarını dinleyerek büyüyen ve gelişen hareketimizin önü 12 Eylül'de kesilmiştir. Artık iktidar olma gibi bir gayesi olmayan bir topluluk haline gelmiştir.
              Dünün şanlı şerefli mücadelesini veren, hemen yanlarında şehit düşen kardeşlerini kendi elleriyle toprağa veren  kadrolar "eski" sayılmış ve "Yeni nesil ülkücülük" gibi ucube bir kavram ile ayrışma ve ayrıştırma derinleştirilmiştir. Bu asla kabul edilemez.
            Şanlı mücadele yıllarımızı, şehitlerimizi, gazilerimizi hareketten çıkarırsak geriye hiç bir şey kalmaz. Yeni bir söylem ortaya konulmamıştır...
           80 öncesi örtülü istila yerine bugün açık bir şekilde ülkemiz istila altındadır. Düşman belli değildir. Ülkemizin en önemli konusu mültecilerdir. Bir kaç sene sonra demografik yapımızın aleyhimize değişmesi  gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Bu mülteci hareketlerini "Muhacir- Ensar" hareketi olarak anmak ve anlamak en başta gerçek Ensar ve Muhacirlerimize hakarettir. 
            Biz bu yutturmacalara kanmayız...
            Biz aksiyoner bir hareketten yancı bir harekete dönüştürüldük.Böyle uygun gördüler. Biz bu çemberi parçalamak zorundayız.
               Ülkemiz zor günlerden geçiyor. Satılmadık HES, liman, fabrika, sanayi kuruluşları kalmamıştır.
              Şüphesiz ülkemizde yapılan iyi işleri (Savunma sanayiinde yapılanlar, Akraba topluluklarla ilişkiler, Türk Keneşi, Türk Devletler Topluluğu gibi) çalışmaları takdirle karşılıyor ve Turan yolunda sağlam adımlar olarak düşündüğümüz kanaatimizi muhafaza etmeye çalışıyoruz.
          Nerdeyse ülkenin bütün tersanelerine girilmiş öz kaynaklarımız heba edilmiştir. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız peşkeş çekilmiştir. Çıkarılan ikiz yasalarla ve uluslararası tahkim, önümüzdeki zamanlarda bizi zora sokacaktır.
             Liyakat yerine ehil olmayan insanlarla kadrolar doldurulmuştur.
         Bu ülkede AHLAK ve ADALET kaybolmuştur. Bunlar geri dönmedikçe iyi günler görmek hayaldir.
              Genç nesiller uyuşturucu, fuhuş, para, zevk- sefa, eğlenceye alıştırılarak özbenliklerinden uzaklaştırılmışlardır.
              Nüfusumuzun iki katı insanı doyuracak bir tarım ülkesiyken ithal ikame yollarla Türk tarımı bitirilmiştir.
          Kelebek esintisi ile sarsılacak bir ekonomiyle ne yapabiliriz ki?
          Güçlü devletler güçlü ekonomileri ile hayatlarına devam ederler.
           Din adına yapılan veya din referanslı hareketler büyük tahribatlara yol açmıştır.
           Bugün Anadolu coğrafyasında: İslam inancı; hurafe, israilliyat, akla mantığa aykırı bir çok konuda ehil olmayan insanlar aracılığıyla  tahrif edilmiştir.
         İlahi kelamın aydınlatıcı hükümleri hayatımıza nakşedilmelidir .
            Beş bin yıllık bir medeniyetin evlatları müktesebatları ve genlerinde olan medeniyet kuruculuğunu yeniden tarih sahnesine çıkarmalıdırlar.
               Biz biliriz ve inanırız ki: ÜLKÜCÜLER BİRLİK BERABERLİK içinde olmalılar. Bu birliği sağlarsak Türk milletiyle mazide olduğu gibi kimse mücadele edemeyecektir. Bu birliği engelleyecek "her şey, her hareket, her bakış açısı İHANET tir.
             Bizler cezaevi kadroları olarak; her türlü nefsani düşünceyi, mevki, makam, koltuk hırsını, daha fazla dünyalık için can kardeşini yok etmeye çalışan harekat ve yapılanmalara karşı hassasız...
         Biz OCAKLI ÇOCUKLAR olarak Rahmetli Başbuğumuz Alpaslan TÜRKEŞ'in samimiyetle ifade edip EVLATLARIM dediği zamanları ve Onun strateji ve hareketlerini özlüyoruz...
             İktidarlara payanda olmak yerine İKTİDAR ın SAHİBİ olmak; yüzde yüz Anadolulu ve Turani, nazlı ve mahzun Üç Hilali layık olduğu  yere dikmek asli vazifemizdir. Bu hayalle yaşamak bile bizi motive edecektir...
            Alpaslan TÜRKEŞ'in öz evlatları bu topraklar üzerinde kaldıkları müddetçe bu "ülkenin sigortası" olmaya devam edecekler...
           Şehitlerimizin hatıraları, gazilerimizin duaları, annelerimizin yakarışları bu yöndedir.
           Biliyor ve inanıyorum ki : 
Biz BİTTİ demeden hiç bir şey BİTMEYECEK tir...
Not: Derdimiz Vatanımız,milletimizin geleceği, çocuklarımızın istikbalidir. Kimsenin tacı ve tahtıyla hesabımız ve ilgimiz yoktur...
YUSUF ZİYA AKDOĞAN, 14.09.202

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER