Düzce Üniversitesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuba Erdem Sultanoğlu, Skolyoz farkındalık ayı dolayısıyla önemli bilgiler paylaştı.Hastalıkla ilgili bilgilen veren Sultanoğlu, “Aynı çizgi üzerinde dizilmesi gereken omurga kemiklerinin herhangi bir nedenle bozulması ve omurganın sağa veya sola doğru 10 derece üzerindeki eğriliği skolyoz olarak tanımlanır. Skolyoz bir hastalığın değil, bir bulgunun ismidir ve pek çok hastalıkta karşımıza çıkabilir. Skolyoz sadece bir duruş bozukluğu değildir. Omurga, omuz kuşağı ve halk arasında leğen kemiği olarak bilinen pelvisin de etkilendiği üç boyutlu kompleks bir kemiksel ve yapısal bozulmadır” ifadelerine yer verdi.
Skolyozun neden meydana geldiğinin yapılan çalışmalara rağmen halen belirsizliğini koruduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Sultanoğlu, yüzde 80 olguda nedenin tam ortaya konulamadığını ve idiyopatik (nedeni bilinmeyen) skolyoz olarak isimlendirildiğini belirtti. Kas hastalığı, serebral palsi, bir bacağın kısa olması, travma, eklem ve bağ dokusu sorunlarının da skolyozun diğer nedenleri arasında olduğunu söyleyen Sultanoğlu, “Yaşlılarda kireçlenme olarak bilinen osteoartrit nedeniyle omurga diziliminin bozulması, hem kamburluğa hem de skolyoza yol açabilir. Skolyozun gelişimi ile ilgili birçok yaygın varsayım vardır. Sanıldığının aksine, ağır okul çantası ya da diğer ağır şeyleri taşımak, çantayı hep aynı omuzda taşımak, kötü uyku ya da ayakta durma pozisyonları, kalsiyum eksikliği skolyoza neden olmaz” dedi.
“Her 100 çocuktan 3’ü Skolyoz”
Skolyozun toplumda görülme sıklığının, etnik ve coğrafi özelliklere bağlı olarak farklılıklar gösterdiğine işaret eden Sultanoğlu, “Skolyoz ile ilgili bilimsel araştırmaların sonuçlarında genetik geçişin etkili olduğu gösterilmiştir. Adölesan idiyopatik skolyozlu hastaların yaklaşık yüzde 30’unun ailesinde skolyoz öyküsü vardır. Ebeveynleri skolyoz olan 3 çocuktan yaklaşık 1’inde skolyoz gelişir. Ülkemizde adölesan idiyopatik skolyoz, sağlıklı çocukların ortalama yüzde 2-4’ünde görülür. Türkiye’de yapılan çalışmaların sonuçları büyüme çağındaki her 100 çocuktan 3’ünde skolyoz olduğunu; tespit edilen çocukların yüzde 95 gibi çok büyük bir oranında ne kendilerinin ne de ailelerinin skolyoz olduğunun farkında olmadığını göstermiştir. Çocukluk çağında, idiyopatik skolyoz hem kızlarda hem de erkeklerde görülür. Eğriliğin artışı, en çok büyüme çağında olur. En sık görülen idiyopatik skolyoz sıklıkla ergenliğin başlangıcındaki 10-15 yaş çocuklarda görülür. Erişkinlerde de skolyoz oluşabilir fakat bu oluşum herhangi başka bir hastalık, enfeksiyon veya yaralanmaya bağlı olabilir” şeklinde konuştu.
Skolyozun erken dönemde hiçbir sağlık problemi oluşturmadığını vurgulayan Doç. Dr. Tuba Erdem Sultanoğlu, az ve genellikle ağrısız karakterde olması nedeniyle kolaylıkla gözden kaçabileceğine işaret etti. Dikkatli olunmadığı takdirde ailelerin fark etmesinin zor olduğunu söyleyen Sultanoğlu, “Skolyozun belirtileri, omuzlardan birinin diğerine göre yüksek olması, kalçanın sağa/sola doğru kayması veya bir tarafta kalçanın yüksek durması, kürek kemiklerinin duruşunda eşitsizlik gibi görsel özelliklerdir. Ayrıca kollar yanda gevşek bir şekilde dururken, bir tarafta kol ile vücut arasında daha fazla boşluk olabilir. Baş tam olarak pelvis üzerinde ortalanamayabilir. Bel bir tarafta düzleştirilebilir; belin bir tarafında cilt kırışıklıkları bulunabilir. Yürümede ve ayakta durmada bir tarafa daha fazla yük verilir. Öne eğilmede sırtta kaburgaların neden olduğu bir çıkıntı oluşabilir. Ailelerin düzenli olarak yapmaları gereken çocuğun sırtı çıplak olarak ayaklar bitişik, dizler düz pozisyonda öne doğru eğilmesi ve omurgasının düz bir hat üzerinde olup olmadığının gözle incelenmesidir. Bu şekilde kontrol sonunda, eğer skolyoz varsa sırtın sağında ya da solunda veya bel bölgesinde çıkıntılı bir yükseklik göze çarpar” diye konuştu.
“Ergenlik döneminin belirtileri olan çocuklarda daha dikkatli olunmalıdır”
Skolyozdan şüphe edildiğinde vakit kaybetmeden hekime başvurmanın hastalığın ilerlemesini önlemek açısından önemli olduğunun altını çizen Sultanoğlu, “Skolyozun ne zaman ortaya çıkacağının bilinmemesi nedeniyle omurga kontrolünün sık aralıklarla yapılması ailelerin bilmesi gereken diğer bir önemli husustur. Özellikle ergenlik döneminin belirtileri olan çocuklarda daha dikkatli olunmalıdır. İlerleyen ve tedavi edilemeyen olgularda akut/kronik sırt ve bel ağrıları, kalp ve akciğer sorunları, fonksiyonel kısıtlılık, kozmetik deformite nedeni ile depresyon, sosyal ve psikolojik sorunlar, yaşam kalitesinde bozulma gibi önemli sağlık problemleri ile karşımıza gelebilir. Bu nedenlerle hastalarımızın ve ailelerin skolyozdan korkmaması; ancak geç kalmaktan korkması gerekir” dedi.
Skolyozun önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade eden Düzce Üniversitesi öğretim üyesi, skolyozun erken tespit edildiği takdirde tedavisinin Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon uzmanları açısından mümkün ve kolay olduğunu kaydetti. Hastalığın tanısı hakkında bilgi veren Doç. Dr. Sultanoğlu, “Hekimler olarak biz mutlaka şüphelenilen olgularda omurgayı çıplak olarak önden ve arkadan gözlemleriz. Hasta arkadan muayene edildiğinde ve omurga yatay olana kadar öne doğru eğildiğinde, sırtın bir tarafı diğerinden daha yüksek görünebilir. Adams testi denen bu test, skolyoz için çok hassas bir testtir ve skolyoz için en sık tarama testidir. Cilt kıvrımları simetrik ve aynı büyüklükte mi bakılmalıdır. Dirsek ve ön kol bölgelerinden gövdeyle olan mesafeleri aynı mı, pelvis kemiği aynı şekilde duruyor mu yoksa bir taraf öne, bir taraf arkaya doğru mu diye bakılmalıdır. Muayenede skolyozdan şüphe edildiğinde tanı radyolojik olarak omurga grafilerinin incelenmesi sonrası doğrulanır. Boyundan pelvise kadar tüm omurgayı içeren arkadan ve yandan çekilen omurga radyografileriyle skolyozun yeri, derecesi ve yönü belirlenir. Skolyoz nedeni yarım vertebra, birleşik vertebra, yapışık kaburga gibi omurlardaki sayısal eksiklikler veya kemiksel problemlere bağlı oluşabilir. Bu nedenle omurga grafilerinin konu uzmanı hekim tarafından ayrıntılı olarak incelenmesi gereklidir. Nadiren başka nedenleri ayırt etmek için manyetik rezonans görüntüleme gibi omurganın daha ileri radyolojik incelemeleri yapılır. Skolyoz açısı takipte önemlidir ve tedavi sonuçları bu açıdaki değişikliklerine göre değerlendirilir” diyerek açıklamalarına devam etti.
“Skolyoz her insanda farklı etkilenimler oluşturur”
İdiyopatik skolyozun kendi kendine düzelebilen bir durum olmadığının altını çizen Doç. Dr. Sultanoğlu, “Birçok çocuğun tedaviye ihtiyacı olmayan hafif derecede skolyozu vardır. Bu gibi durumlarda, çocuklar büyümeye devam ederler ancak bu eğrilikleri asla ortadan kaybolmaz. Düzenli egzersizlerle bu eğim durdurulabilir, hatta düzeltilebilir. Skolyozun doğal seyri tam olarak öngörülemez. Birbirini izleyen iki muayenede 5 derece ya da daha fazla artış olması eğriliğin arttığına işaret eder. Bu artışı etkileyen yaş, cinsiyet, matürasyon gibi bazı faktörler bilinmesine rağmen, ilerlemenin hangi hızda olacağı, ne kadar süreceği ve hangi aşamada duracağı kesin olarak bilinmemektedir. Skolyoz tedavisinde kişiye ve eğriliğe özel egzersiz programı planlanır. Çünkü skolyoz her insanda farklı etkilenimler oluşturur. Postür egzersizleri, fleksibilite, germe, güçlendirme egzersizleri ve solunum egzersizleri ile postürün düzeltilmesi, fleksibilitenin arttırılması, solunum fonksiyonlarının korunması, kas tonusunun düzenlenmesi amaçlanır” dedi.
Spor yapmaya engel değildir!
Skolyozun spor yapmaya engel oluşturmadığını dile getiren Sultanoğlu, “Bunun en iyi örneği bir skolyoz hastası olan dünya rekortmeni atlet Usain Bolt. Skolyozda yüzme, jimnastik, pilates, yoga gibi sporların olumlu etkisi ile ilgili yeterli bilimsel kanıt yoktur. Skolyozlu bireyin yaşı, eğriliğinin tipi, yeri ve derecesine bağlı olmakla birlikte omurga hareketliliğini artırmak ve korumak amacıyla bu sporları hastalarımıza önerebiliriz. Ancak unutulmaması gereken bu sporların tedavi amaçlı yapılan düzenli egzersizlerin yerine geçemeyeceği ve skolyoz varsa sağlık profesyonellerinden destek alınması gerektiğidir” diye konuştu.
“Skolyozu erken tanıyıp fark edelim’’
Tüm dünyada ‘’Skolyozu Erken Tanıyıp Fark Edelim’’ sloganı altında, haziran ayının ‘’Skolyoz Farkındalık Ayı’’ olarak belirlendiği bilgisini paylaşan Sultanoğlu, “Aileler ve öğretmenler skolyoz hakkında bilgi sahibi olabilirse; biz sağlık profesyonelleri skolyozu ne kadar erken yakalayabilirsek o kadar etkin ve hızlı bir şekilde tedavi edebiliriz. Skolyozun erken tanısı, egzersiz veya korse gibi konservatif tedavilerle hastalığın önüne geçmemizi sağlar. Erken tanı ile özellikle ergenlik döneminde eğriliğin progresyonunu engellemek ve/veya optimal açıda geriye çevirmek, estetik ve postural düzeltmeyi sağlamak tedavinin hedefleridir. Tespit edilen her skolyoz hastası cerrahi olmak zorunda değildir. Ancak egzersiz veya korseyle tedavinin yetersiz kalacağı daha ilerlemiş durumlarda cerrahi müdahale düşünülebilmektedir. Bu nedenle küçük açılardaki skolyozu geç kalmadan korse ve egzersiz ile tedavi edebilirsek hastalarımızın cerrahi oranları azalır” ifadelerine yer verdi.
“Ailelerin Skolyoz konusunda bilgi sahibi olması farkındalığı arttıracaktır”
“Skolyoz en sık çocukluk çağında ortaya çıkan ve hızlı ilerleyebilen bir durumdur.” diyen Doç. Dr. Tuba Erdem Sultanoğlu, “Skolyozda en önemli olan, erken tanı ve etkili tedavidir. Bu nedenle ailelere 10-16 yaş arasındaki çocuklarının omurgalarını belirli aralıklarla kontrol etmelerini ve şüphe varsa hemen hekime başvurmalarını öneririm. Ailelerin skolyoz konusunda bilgi sahibi olması ve bu bilgiyi başka ebeveynlerle paylaşması bu konuya olan farkındalığı arttıracaktır. Erken tanı, tedavi başarısını ve bireyin yaşam kalitesini arttırır” şeklinde açıklamasını tamamladı.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.